Herkesin „asker doğduğu” Türk toplumunda, günümüz gerçekliğini belirleyen kapitalist sistemin rekabetçi düzeninde, Darwin’in öğretilerinin “güçlü olan ayakta kalır” şeklinde yayılmasına sebep olan genel atmosferde elbette narin, nazik, duyarlı olmak, bütüncül algılayıp, zarar vermemeye çalışmak bireyi yavaşlatan, hoyrat ortamlarda itilip kakılmasına neden olan, kendini yetersiz ve sorunlu hissettiren durumlar yaratıyor.
Bu olgu, Amerikalı psikolog ve bilim insanı Elaine N. Aron’un 1990’lı yılların başında ilk kez tanımladığı Highly Sensitive Person (HSP yani çok hassas kişilik) kavramıyla sağlık literatürüne girmiş ve yaptığı çalışmalar bize hassasiyetin sinir sisteminin çalışma biçimiyle ilgili olduğunu, insanların doğuştan buna sahip olduğunu, en az bir ebeveyninin de bu grupta yer aldığı ve tüm toplumlarda, hayvanlar alemi dahil, belki ezelden beri bu özellikteki canlıların oranının toplumda yaklaşık %20 olduğunu ortaya koymuştur.
Aron’un çalışmalarıyla ilk karşılaştığımda, nihayet kendi durumuma bir açıklık gelmiş, yalnız veya bozuk olmadığıma dair bir bilişle çok rahatlamış ve bu bilgiyi yaymam gerektiği ile ilgili bir heyecan duymuştum. Facebook’ta ilk yayınladığımda yeterli ilgi ve yankıyla karşılayamayınca, hevesim kırılmış fakat araştırmaya, izlemeye ve öğrenmeye devam etmiştim. Ara dönemde kavram çeşitliliği (HSP, Nörosensitivite, Neurodiversity= Nöroçeşitlilik, ) hızımı kesmiş ve ayrıca kronik stres ve travma sonrası sinir sisteminin duyarlılığını arttırması sonucu da benzer belirtiler ortaya çıkabileceği bilgisi beni durdurmuştu.
Acaba ben doğuştan hassas değil, yaşadığım kronik stres veya çocukluk travmaları sonucu mu böyle olmuştum?
Çalıştım, inceledim, kafa yordum, gözlemledim, farkındalığımı geliştirdim. Artık eminim ben doğuştan böyleyim! Hem avantajlarını hem dezavantajlarını yaşıyorum. Bunların neler olduğunu ayrıntılı anlatacağım.
Ve artık vizyonum, toplumda hassas insan (bundan böyle nörosensitiv kavramını kullanacağım) farkındalığı yaratmak ve hatta hassas insanlara uygun yaşam alanların yatırılmasına katkıda bulunmak. Örneğin İsviçre’de haftanın belirli günleri belirli saatler süpermarkette ışıklar kısılır, bangır bangır müzik kesilir, otistiklerin rahatça alışveriş yapmalarına imkan sağlamak için.
Yaşayan bilir:
- Uykuya ihtiyacın var: En az 8-9 saat
- Kalabalıklar seni yoruyor: Düğünler, fuarlar, festivaller, kalabalık AVMler, pazar yerleri (belki farkında bile değilsin ama ortamı çoğunluk gibi algılamadığın kesin!)
- Üyerinde taşıdığın giysinin sertliği, hava geçirgen olmaması, katlanması vb. seni fazlasıyla rahatsız edebilir
- Aldığın kokular, sesler seni rahatsız ediyor… sadece bu yüzden farkında olarak ya da olmayarak belli yerlere girmekten kaçınıyorsun veya yolunu uzatıyorsun
- Normal ve temel kabul ettiğin bir ahlak ve adalet duygun var, herkesin paylaştığını düşündüğün
- Sanat etkinliklerinden derin haz alıyorsun
- Zengin bir iç dünyan var
- Ortamdaki ihtiyaçları kolaylıkla tespit ediyorsun ve yerine getirmeye gayret ediyorsun
- Duyu yükü ( ses, koku, ışık, ağrı-sızı basınç, ısı, duygulanım..) belli bir eşiği geçtiğinde kendini kapatıyorsun veya odaklanabilmek için bazılarını kapatmayı öğrenmişsin
- Algıyı uzun işlemlediğin için tepkilerin yavaş (hata yapmama, haksızlık yapmama, en doğrusunu bulma, zarar vermeme ilkelerinin burada rolü var)
- ve bu liste daha uzar da uzar sonuçta nörosensitivler arasında da farklılıklar var!
- Ayrıntılarına diğer yazılarımda değineceğim.